Kanlı önlüğünü çıkarıp atıyor kasap çırağı, bıçağını biliyor tezgâhın ardında, Lafı yapıştırıp alaycı bir dans yapıyor, keyifle seyrediyorum. Göğsü kıllı, yağa bulanmış demirciler örsün etrafını sarmış, Ellerinde balyoz, hepsi oradalar, harlıyor ateş. Cüruf saçılı eşikten izliyorum hareketlerini, Esnek gövdeleri adaleli kollarıyla nasıl da ahenkli, Vuruyor çekiçler, vuruyor ağır ağır, vuruyor tam isabet, Acele etmiyorlar hiç, vuruyor hepsi sırası gelince. --Aytek Sever’s translation
Kasap çırağı kesim önlüğünü çıkarıyor ya da bıçağını bileyliyor pazardaki tezgâhında, Oyalanıyorum keyfini çıkararak hazırcevaplığının, ayak sürümeli, diz kırmalı dansının.4 Örsün etrafında kirlenmiş ve kıllı göğüsleriyle demirciler, Her birinin elinde balyozu, cansiparane çalışıyorlar, muazzam bir hararetle yanıyor ateş. Cürufla kaplı eşikten izliyorum hareketlerini, Bellerinin tam kıvraklığı uyum içinde işliyor iri kollarıyla, Yukarıdan aşağı iniyor balyozlar, yukarıdan aşağı yavaşça, yukarıdan aşağı öyle güvenle, Acele etmiyorlar, sırası gelince vuruyor her bir adam. 4 “shuffle” ağırlıklı olarak ayak sürüme figürlerine dayalı bir dans, “break-down” ise özellikle 1880’lerde popüler olan şamatalı bir Afro-Amerikan dansı. --Fahri Öz’s translation
Sonsöz
Whitman; hareketleri ve ritimleriyle, kiri ve alın teriyle, coşkusu ve meşakkatiyle çalışmaya atıfta bulunan şiir geleneğini sürdürür ve bu bölümde iş ve eğlence arasındaki karmaşık ilişkiyi resmeder. Şen şakrak kasap çırağının “lafı yapıştırması / hazırcevaplığı” ve dansı ile demircilerin çekiçle dövmeleri arasındaki boşlukta dile getirilmemiş bir soru yatar: İş nedir? Eğer iş bizi en azından kısmen tanımlayan şeyse, o halde “eğilip oyalanmayı” (“eğilip aylaklık etmeyi”) yeğleyen şair de eğlencenin ruhunu demirci dükkânına taşır. Eşikte, ocağın alev alev bağrı ile uçsuz bucaksız dünya arasında durur, gözlem edimi –işçiliği– yoluyla hareket ve maddeyi bağdaştırmaya kararlıdır. Demircileri çalışırken seyretmekten; onların etrafımızı oluşturan yapıtlara biçim verirkenki çekiç darbelerinin ritmini kâğıt üzerinde yeniden yaratmaktan alabildiğine haz duyar. Tek dizede üç defa “vuruyor” (“yukarıdan aşağı”) (overhand) sözcüğünü kullanarak, hipnotik bir etki yaratır, böylece okurlara çalışmaları sırasında bazen bir mucize yaşamışçasına kendilerinden geçtikleri o kısa, kutlu ruh halinin anılarını esinler.
Fakat çalışma deneyimi olarak angarya daha yaygındır, öte yandan aşkınlığa çağrıda bulunmayı mümkün kılan da odur: Tekerrür, daima yakınlarda kol gezen oyunbaz bir ruha hayat verebilir. Demirciler, örsün etrafında, bireysel benliklerini daha kapsamlı bir girişimde kaynaştırabilecekleri bir ritim bulurlar. Bunu, “alaycı dansın” (“ayak sürümeli, diz kırmalı dansın”) ortaklaşa bir biçimi olarak; içinde yeni suretlerin dünyaya sunulduğu aheste bir dans olarak düşünmek gerek. Tıpkı böyle, yazarlar da ortak mirasımız olan dilin örsü etrafına toplanırlar, malzemelerini sözcük sözcük yontarlar, iz bırakmak için doğru yeri ve ritmi bulmaya çalışırlar.
--Christopher Merrill
Soru
Sizce hangi çalışma etkinliklerinin özel bir güzelliği ya da gücü vardır ve neden?