Aslında tüm çağlardan ve memleketlerden bütün insanların düşünceleridir bunlar, kökeni bende değil onların, Bana ait oldukları kadar sana da ait değilseler bir hiç sayılırlar ya da hiçtirler hemen hemen, Hem bilmece hem de bilmecenin çözümü değilseler hiçtirler zaten, Uzak oldukları kadar yakın da değilseler ancak bir hiçtirler. Çimendir bu –– toprak ve su her neredeyse orada büyüyen; Alelâde havadır bu –– yerküreyi yıkayıp arındıran. --Aytek Sever’s translation
Bunlar sahiden bütün çağlardaki, bütün memleketlerdeki insanların düşünceleri, bana göre orijinal değil hiçbiri, Benim olduğu kadar senin değillerse hiç önemi yok ya da fazla bir önemi yok, Bir bilmece ve o bilmecenin cevabı değillerse hiç, Uzak olduğu kadar yakın değillerse hiç. Toprağın ve suyun olduğu her yerde çıkan çimendir bu, Bu bütün yerküreyi yıkayan alelade havadır. --Fahri Öz’s translation
Sonsöz
Eski Ahit’teki peygamberlerin, kutsalın vasıtası olup, yükseklerden iletilen buyruk ve bilgelikleri kayda geçiren, imanı tam bireyler oldukları söylenmiştir. Bu kısa bölümde Whitman, yapıtını Batı uygarlığının merkezindeki bu kadim bilgelik geleneğiyle aynı safa yerleştirir, kendisini “tüm çağlardan ve memleketlerden bütün insanların düşünceleri” (“bütün çağlardaki, bütün memleketlerdeki insanların düşünceleri”) için bir aracı olarak ilan eder. Şiirinde özgün bir şey olmadığını vurgular; yalnızca varlığın “hem bilmecesi hem de o bilmecenin çözümü” (“bilmecesi ve o bilmecenin cevabı”) için kendisini müsait hale getirmiş, ayaklarımızın altındaki çimenlerden ve “yerküreyi yıkayıp arındıran alelâde havadan” (“bütün yerküreyi yıkayan alelâde havadan”) evrendeki yerimize dair kalıcı mesajlar almak için kendisini açık kılmıştır. Wordsworth’ün Prelüd’ü, bir şairin zihnen yetişme öyküsünün evrensel anlam sunacağına dair bir önermeyle başlar, Whitman ise tam da ona karşıt görüşü benimser: Şairin her yerde bulduğu şeyler her bir okur tarafından bulunabilir; bu tamamen okurun metinle olan etkin ilişkisine bağlıdır; okur, şairin keşif arkadaşıdır, hem şu an hem de gelecek çağlarda.
“Şairin kanıtı, memleketinin onu, onun memleketini sevgiyle özümsediği gibi özümsüyor olmasıdır,” der Whitman, Çimen Yaprakları’na 1855’te yazdığı önsözde. Yaşamının son yıllarında, yurttaşlarının onun gerek kataloglarını gerekse daha iyi bireyler olmaları yönündeki çağrılarını tam anlamıyla takdir edememiş olmalarına dair taşıdığı küskünlük, kısmen (ama ancak kısmen) kibrin yansımasıysa, kısmen de başka bir gerçeğin yansımasıdır: Hz. İsa’nın dediği gibi, “Hiçbir peygamber kendi memleketinde kabul görmez” – ve Whitman’ın şiirsel ve peygamberce söylemlerin ayrımını bulanıklaştırması onun benimsenmesini zorlaştırmıştır. İkisinden de vazgeçememiştir o. Fakat özlem duyduğu okur, gelecekte yatar, daima öyle olacaktır ve bugün bazı okurların onun şiirinde bulduğu estetik zevk, politik kavrayış ve manevi rehberlik bileşimi, kimilerinin Hz. Davut’un Mezmurlar’ında, Kuran surelerinde ve tüm dinî geleneklerin dualarında aradığı şeydir: “İşte hakiki rızık…”
--Christopher Merrill
Soru
Whitman, şiirindeki tüm düşüncelerin “hem bilmece hem de bilmecenin çözümü” (“bir bilmece ve o bilmecenin cevabı”) olduğunu söyler. Şu âna dek Whitman bize hangi bilmeceleri sunmuş ve hangi çözümleri önermiştir?