Sevişen, güreşen, kör gözlü dokunuş, örtülere bürülü, kapüşon takmış, sivri dişli dokunuş! Beni bırakmak acı mı veriyor sana? Ayrılığın peşi sıra kavuşma, ebediyen geri ödenen ebedi borç, Bereket yağdıran rahmet, ardından gelen bereketli mükâfat. Boy boy uzanıyor sürgünler, kaldırımın kenarından fışkırıyor capcanlı, Erkekçe kabarıyor manzara, altın sarısı, sere serpe, dolu dolu. --Aytek Sever’s translation
Kör sevgi dolu kavgacı dokunuş, kılıflı, örtülü, keskin dişli dokunuş! Çok mu acı verdi sana benden ayrılmak? Ayrılığın ardından kavuşma gelir, sürekli borcun sürekli ödemesi, Bereketli sağanak yağmur, nihayetinde daha bereketli ödül. Filizler çıkar, çoğalır, direnir kaldırımın dibinde, verimli ve hayat dolu, Eril manzara serilir meydana, kocaman ve altın rengi. --Fahri Öz’s translation
Sonsöz
Şimdi, ayrılmanın sancısı; ipeğin, turkuaz kubbelerin ve imparatorluğu Hindistan’dan Mısır’a ve ötesine uzanan Timur’un mezarının masalsı şehrine, Semerkant’a giden hızlı trende. Terk edilmiş fabrikalar, meyve bahçeleri, zeytin ağaçları, pamuk yetiştiren aileler. Bir at doludizgin gidiyor yolda. Köprünün altından akan nehrin yanında çömelmiş adamlar. Pencerede oturan kör meddah bir gece önce Taşkent’te, Sergei Yesenin müzesinde okunan bir şiire, şairin kanla yazdığı son şiirine methiyeler düzüyor: “Elveda sevgili dostum elveda…”
“Ayrılığın ardından gelen kavuşma” (“Ayrılığın peşi sıra kavuşma”) olarak anar Whitman sevişmesinin zirvesini, o kutlu birleşme ve dağılma halini; ve bu kısa bölüm boyunca onu önce finans dünyasından devşirdiği metaforlarla (“sürekli borcun sürekli ödemesi” / “ebediyen geri ödenen ebedî borç”) devam ettirir, sonra da doğanın bereketiyle: Yağmur, “filizler” (“sürgünler”), bir hasat zamanı; bunların hepsi ona yaralı bilincin tesellisini sunar. Bir âşığın gözüyle takip ettiği ayrılıklar ve kavuşmalar, bitişler ve başlangıçlar arasındaki yakın bağlantı hakkında çok şey bildiği bellidir.
Üç beyit, altı dize. Yanıtsız kalan bir soru; boşluk; ardından bir cümle parçası, zarifçe dengelenmiş söz öbekleri biçiminde bir kıta, onun bitiminde şiire ağıtsal bir hava katan bir kelime: “nihayetinde” (“ardından”). Sonra gene boşluk ve yegâne bildirme ifadesi: Bu “eril” (“erkekçe”) manzaranın anahtarı olgunlaşmadır. Fakat baharda İpek Yolu’nda, gelinciklerle çevrelenmiş, ufka kadar uzanan pamuk fidelerinin görüntüsü karşısında da ürperir ruh heyecanla…
--Christopher Merrill
Soru
Gördüğünüz en şehvet uyandırıcı manzalar nelerdi ve onları sizin için öyle kılan neydi?