Önsöz

Whitman in a striped shirt.  (Photo F. Pearsall, mid-1870s.)  Half of a stereoview.
Whitman in a striped shirt.  (Photo F. Pearsall, mid-1870s.)  Half of a stereoview.

Whitman Zamanın durmadan yenilenen bir şimdiki ânı serimlemeyi sürdürmesini temaşa ederken, dilin kendisinin de zaman boyunca nasıl serimlendiğini; insanların taklide dayalı ilk söyleyişlerinden başlayıp, ham Ön Hint-Avrupa dillerinden geçerek, sonu gelmeyen bir sesli-sessiz değişimleri, kaynaşmalar ve aktarımlar serisi yoluyla bugün bildiğimiz ve konuştuğumuz, durmadan değişen bir diller kümesine nasıl vardığını düşünür. 19. yüzyıl ortasındaki Amerikan İngilizcesini konuşurken aslında harikulade bir diller karışımını konuştuğunun farkındadır. Günümüzde etimolojiye, yani söylediğimiz her sözcüğün sözlüklerde kolayca bulunabilen bir tarihi olduğu ve sözcüklerimizin çeşitli yollarla Yunan, Latin, Anglosakson ve Sanskrit kökleri aksettirdiği fikrine alışığız; fakat Whitman için etimoloji insanların geçmişe bakışını değiştiren, yeni, sarsıcı bilimlerden biriydi ve etimoloji içeren ilk sözlüklerden bazıları onun zamanında basılmıştı. O yüzden, şair, kendisine yavan gerçeklikten yakıcı şiirsel kavrayışa aktarabileceği “yararlı” olguları getirdiği için yücelttiği bilim insanlarının arasında “sözlük bilimciyi” (“sözlükçüyü”) de sayar. Buna, “kartuşlardan bir gramer kuran” (“hiyerogliflerin dil bilgisini ortaya çıkaran”), yani kadim Mısır anıtlarındaki hiyeroglif oymalarla Mısır dilinin şifresinin çözülmesini ve 19. yüzyıl insanının geçmişin kayıp kültürlerine erişmesini sağlayan dil bilimcileri de dâhil eder.
Bu söz-bilimciler kimyagerlere, yer bilimcilere, matematikçilere ve diğer bilim insanlarının arasına katılıyorlar, hepsi beraber zamanı ve mekânı kabuğundan çıkarıyorlar, Tanrı tarafından birkaç bin yıl önce yaratılmış, dünya merkezli, küçücük bir evreni on beş milyar yıl önceki atomik bir “büyük patlama” ile yaratılmış, on milyarlarca galaksilik, uçsuz bucaksız bir kozmosa dönüştürüyorlardı. Birdenbire, bilim, mucizelerin ortaya çıkmasına yetecek kadar zaman ve mekân yaratmıştı: yıldızların, güneş sistemlerinin ve bizzat dünyanın oluşumu; yaşamın sonsuz biçimlere doğru yavaş, önlenemeyen evrimi; nihayet insanlar ve bu sözcükleri kaleme alan bu şair ve şu an onu okuyan (ve on beş milyar yıllık patlamanın sürüp giden şok dalgasının eşit derecede sonucu olan) bizler. Dolayısıyla şair, “sorgusuz sualsiz kabul eder Hakikati” (“kabul eder Gerçekliği ve cüret etmez sorgulamaya”) ve “mutlak surette benimser Zamanı” (“Zaman’ı mutlak olarak kabul eder”), zira “Materyalizmin” (“Maddeciliğin”) Zamanın ve Gerçekliğin içine işlediğini bilir (buradaki kavram, yani materialism, Whitman’ın kullandığı sözlükte, insan ruhunun “maddeden ayrı, tinsel bir töz olmayıp, daha ziyade maddenin bedendeki organizasyonunun neticesi veya yansıması olduğuna” dair öğreti şeklinde tanımlanmıştı). Gerçeklik, evrenin atomlarının Zaman boyunca tekrar tekrar organize olma biçimidir ve Whitman, Zaman “tamamlar her şeyi” der, çünkü her şeyi içerir o, her şeyi kabul eder, hiçbir şeyi reddetmez. Sonsuz mekân ve bitimsiz zaman sayesinde, imkânsız olan mümkün olur, mümkün olan olgu olur, her şey vuku bulur ve hiçbir şey dışarıda kalmaz. Efendiler köle olur, köleler efendi olur; krallar fukara olur, fukalar kral olur.
Dolayısıyla Whitman’ın sözleri insanların bugün taşıdığı ya da sahip olduğu “dış niteliklerin” (“özelliklerin”) “bildirisi” (“andaçları”) değildir, çünkü Zaman hepsini değiştirecektir. Onun sözleri daha ziyade “anlatılmamış yaşamın, özgürlüğün ve serbest kalışın bildirisi” (“anlatılmamış hayatın, özgürlüğün ve kurtuluşun hatırlatıcısı”) olmaya adanmıştır, çünkü Zaman ve Mekân göz önünde bulundurulursa mahpus her şey serbest kalacaktır. Bu sözler, zamanda donup kalmış gibi görünen şeylere değil; Zamanın güvenceye aldığı, şekillendirilebilir olan ve durmadan değişen Gerçeklikte daima mümkün görünen şeylere adanmıştır. Şair, çoktan vuku bulmuş tarihlere değil, gelecek demokrasilerin yazılmamış tarihlerine vakfetmiştir kendini. Yani onun şiiri “yozlara ve enenmişlere” (“cinsiyetsizlere ve hadımlara”), sürüp giden yeni yaşamı üretemeyenlere değil, şu an kalıcı ve değişmez gibi görünen şeyleri bozmak için durmadan “kumpas” kurup, “entrika” çevirecek (“planlar yapıp komplo kuracak”) yeni nesilleri (ve yeni fikirleri) üreten “dört başı mamur” (“tam donanımlı”) erkek ve kadınlara adanmıştır. Doğru söylüyor Whitman: Zamanın sesinin ta kendisidir “isyan çanı” (“isyanın gongu”); Gerçekliği değişken, öngörülemez bir halde tutar daima. Yeni bilimlerin şaire getirdiği kavrayış budur; bu yeni kavrayışları “modern sözcüklere” (“çağdaş sözcüğe”) aktarmaya koyulur, ki o da bir “yığındır” (“En-Masse sözcüğüdür”): Evrenin yaşayan tininin kütle (mass), bedenler ve durmadan değişen maddeler üzerinden etkinlik gösterdiğinin (“bana ait her bir zerre sana da aittir zaten” / “bana ait her zerre bana olduğu kadar sana da aittir”) bilgisi ve inancıdır. “İsyan çanları” (“isyan gonkları”) zaman boyunca daima çalar, şimdinin baskıcı biçimlerini bozmaya devam etmeleri için bedenleri kitleler halinde (en-masse) ayaklanmaya çağırır.

--Ed Folsom

Sonsuz çağlar boyu kat kat açılışı sözcüklerin!

Ve modern sözcüklerim benim, tüm sözcüklerden bir yığın.


Asla geri adım atmayan bir inancın sözleri bunlar;

Bundan böyle birdir her şey benim için,

                                        mutlak surette benimsiyorum Zamanı.


Yalnızca zamandır kusursuz olan,

                                        her şeyi o kuşatıp tamamlayabilir bir tek,

O esrarlı, hayret verici mucize tamamlar her şeyi bir tek.


Sorgusuz sualsiz kabul ediyorum Hakikati,

Materyalizm baştan sona sarıyor beni.


Yaşasın pozitif bilim! Yaşasın somut ispat!

Getirin dam koruğunu, leylak dallarını, sediri;

İşte sözlük bilimci, işte kimyager,

                           işte kartuşlardan bir gramer kuran araştırmacı,

İşte tehlikelerle dolu bilinmeyen denizlere açılan denizciler,

İşte yer bilimci, işte elinden neşteri düşürmeyenler,

                                                                      işte matematikçiler.


Bu şeref sizindir beyler!

Ama bulgularınız yararlı olsa da

                                                     onları mesken tutmam ben;

Onlar yoluyla ancak meskenimin bir bölgesine girerim ben.


Dış niteliklerin değil,

                 anlatılmamış yaşamın,

                              özgürlüğün ve serbest kalışın bildirisidir sözlerim,

Yozlara ve enenmişlere birazcık değinip

                             dört başı mamur erkek ve kadınları yüceltirim,

İsyan çanını çalıp

              bir süre kaçaklarla, kumpasçılarla, entrikacılarla konaklarım.

  --Aytek Sever’s translation
Biteviye ortaya serilişi çağların sözcüklerinin!
Benimki ise çağdaş sözcük, En-Masse sözcüğü.

Asla duraksamayan bir inancın sözcüğü,
Burada ya da bundan sonra hepsi bir benim için, Zaman’ı mutlak olarak kabul ediyorum.

Bir tek onun kusuru yoktur, bir tek o tamamlayıp bitirir her şeyi,
Yalnızca o gizemli şaşırtıcı mucize tamamlar her şeyi.

Kabul ediyorum Gerçekliği ve cüret etmem sorgulamaya,
Maddecilik nüfuz eder başlangıçtakine ve sondakine.
Yaşasın pozitif bilim! çok yaşa kesin kanıt!
Sedir ve leylak dallarıyla karışmış kaya koruğunu getirin,
Bu sözlükçü, bu kimyager, bu eski hiyerogliflerin14
    dil bilgisini ortaya çıkardı,
Bu denizciler gemiyi bilinmeyen tehlikeli denizlerden geçirdi.
Bu jeolog, bu bisturi ile çalışıyor, bu da bir matematikçi.

Beyler, ilk şeref payesi her zaman sizin!
Bulgularınız yararlı ama benim hanem değiller,
Onlar sayesinde sadece bir alanına girerim hanemin.

Bu özelliklerin andaçlarını söylemesin sözlerim,
Daha ziyade anlatılmamış hayatın, özgürlüğün ve kurtuluşun hatırlatıcısı olsunlar,
Çok üzerinde durmadan cinsiyetsizlerin ve hadımların, tam donanımlı erkeklerin ve kadınların tarafını tutsunlar,
Ve vursunlar isyanın gongunu, dursunlar yan yana kaçaklarla, planlar yapıp komplo kuranlarla.

    14 Whitman özgün metinde Fransızca “cartouches” sözcüğünü kullanmıştır.

--Fahri Öz’s translation

Sonsöz

Whitman’ın dildeki yaşam alanı neresidir? Yeni bilimlerin hem Gerçeklikle hem de Zamanla olan ilişkimizi yeniden tanımlayan olgularında mı? Ya da “anlatılmamış yaşama / hayata” hükmeden hikâyeler ve tasavvurlarda; ıstırap ve sevginin bireysel ve kolektif biçimlerinde mi? Dilin bu şair tarafından anlatılan kendine özgü bir yaşamı vardır –“Sonsuz çağlar boyu kat kat açılışı sözcüklerin!” (“Biteviye ortaya serilişi çağların sözcüklerinin!”)– ve onun ahenk ve türetimleri, tasvir ve vurguları “asla geri adım atmayan bir inanca” (“asla duraksamayan bir inanca”), yani Zaman ve Gerçekliğin mutlaklığına bağlılıkla, daima, varlığın merkezindeki “esrarlı, hayret verici mucizeye” (“gizemli şaşırtıcı mucizeye”) işaret eder.
Whitman deney yapmayı, hipotezler önerip sınamayı över; sözlük bilimcilerin, kimyagerlerin, yer bilimcilerin ve matematikçilerin keşiflerini kucaklar; tehlikeli sulara yelken açan denizcilerle özdeşleşir. Fakat kalbi dışlanmışlarladır, kölelerle, kaçaklarla, isyan planlayanlarla, özgürlüğünü her ne pahasına olursa olsun güvenceye almakta kararlı olan tutkulu erkekler ve kadınlarla. Yaşam alanının kapısında “isyan çanları çalınır” (“isyanın gonku vurulur”) ve bu, belki de doğru bir anda, doğru bir ses tonuyla söylenen ya da mırıldanılan tek bir sözcüktür.
Örneğin, Robert Hass ve Paul Ebenkamp’in dipnotlandırılmış “Benliğimin Şarkısı / Kendimin Şarkısı” basımında “hiyerogliflerde bir firavunun veya kutsalın şahsını ötekilerden ayırmak için kullanılan oval halka(lar)” olarak tanımlanmış kartuşları (cartouches) ele alalım. Hass ve Ebenkamp, kartuşların incelenmesinin “hiyerogliflerin çözülmesini sağladığını. . . . bunun çağın entelektüel başarılarından biri olduğunu” belirtirler. Whitman ise, çağın poetik başarılarından biri olan “Benliğimin Şarkısı / Kendimin Şarkısı”nın bu bölümünde, demokratik işaretler ve bildirilerden (andaçlardan, hatırlatıcılardan; reminders) oluşan bir poetik sistem yarattığını ima eder; ki bu da, Amerika’daki ve başka ülkelerdeki her okur kuşağının kendi tarzıyla çözümleyeceği başka bir hiyeroglif düzenidir. Onun “özgürlüğü ve serbest kalışı” (“özgürlüğü ve kurtuluşu”) anlatan sözleri yeni biçimlerde tekrar yorumlanmalı, bir arada yaşayabileceğimiz bir mekânın koordinatlarını belirleyen bir çağrı ve yanıt biçiminde dilden dile aktarılmalıdır.

--Christopher Merrill

Soru

Modernizmi genellikle C. P. Snow’un 1950’lerde tanımladığı şekliyle “iki kültür” arasındaki uzun bir savaş olarak değerlendiririz; bir yanda doğa bilimleri, diğer yanda beşerî bilimler vardır, metodolojilerinin ve söz dağarcıklarının farklı oluşu aralarında hakiki bir iletişime engel olmuştur. Görünüşe bakılırsa, bundan yaklaşık yüz yıl önce Whitman bu iki kültürün birleşmesi için bir yol gösterir: Beşerî bilimci doğa bilimcinin yeni keşiflerini alıp anlamlı, insancıl bir mesaja dönüştürecektir. O yüzden, Whitman “Yaşasın pozitif bilim!” diye bağırır. Sizin kültürünüzde şairler Whitman’ın yolundan mı gittiler, yoksa bilimsel keşif ve ilerlemelerden uzaklaştılar mı? Hangi şairler bilimsel keşifleri kucaklayıp şiire dönüştürdüler? Ne kadar başarılı oldular?