Sonsuz çağlar boyu kat kat açılışı sözcüklerin! Ve modern sözcüklerim benim, tüm sözcüklerden bir yığın. Asla geri adım atmayan bir inancın sözleri bunlar; Bundan böyle birdir her şey benim için, mutlak surette benimsiyorum Zamanı. Yalnızca zamandır kusursuz olan, her şeyi o kuşatıp tamamlayabilir bir tek, O esrarlı, hayret verici mucize tamamlar her şeyi bir tek. Sorgusuz sualsiz kabul ediyorum Hakikati, Materyalizm baştan sona sarıyor beni. Yaşasın pozitif bilim! Yaşasın somut ispat! Getirin dam koruğunu, leylak dallarını, sediri; İşte sözlük bilimci, işte kimyager, işte kartuşlardan bir gramer kuran araştırmacı, İşte tehlikelerle dolu bilinmeyen denizlere açılan denizciler, İşte yer bilimci, işte elinden neşteri düşürmeyenler, işte matematikçiler. Bu şeref sizindir beyler! Ama bulgularınız yararlı olsa da onları mesken tutmam ben; Onlar yoluyla ancak meskenimin bir bölgesine girerim ben. Dış niteliklerin değil, anlatılmamış yaşamın, özgürlüğün ve serbest kalışın bildirisidir sözlerim, Yozlara ve enenmişlere birazcık değinip dört başı mamur erkek ve kadınları yüceltirim, İsyan çanını çalıp bir süre kaçaklarla, kumpasçılarla, entrikacılarla konaklarım. --Aytek Sever’s translation
Biteviye ortaya serilişi çağların sözcüklerinin! Benimki ise çağdaş sözcük, En-Masse sözcüğü. Asla duraksamayan bir inancın sözcüğü, Burada ya da bundan sonra hepsi bir benim için, Zaman’ı mutlak olarak kabul ediyorum. Bir tek onun kusuru yoktur, bir tek o tamamlayıp bitirir her şeyi, Yalnızca o gizemli şaşırtıcı mucize tamamlar her şeyi. Kabul ediyorum Gerçekliği ve cüret etmem sorgulamaya, Maddecilik nüfuz eder başlangıçtakine ve sondakine. Yaşasın pozitif bilim! çok yaşa kesin kanıt! Sedir ve leylak dallarıyla karışmış kaya koruğunu getirin, Bu sözlükçü, bu kimyager, bu eski hiyerogliflerin14 dil bilgisini ortaya çıkardı, Bu denizciler gemiyi bilinmeyen tehlikeli denizlerden geçirdi. Bu jeolog, bu bisturi ile çalışıyor, bu da bir matematikçi. Beyler, ilk şeref payesi her zaman sizin! Bulgularınız yararlı ama benim hanem değiller, Onlar sayesinde sadece bir alanına girerim hanemin. Bu özelliklerin andaçlarını söylemesin sözlerim, Daha ziyade anlatılmamış hayatın, özgürlüğün ve kurtuluşun hatırlatıcısı olsunlar, Çok üzerinde durmadan cinsiyetsizlerin ve hadımların, tam donanımlı erkeklerin ve kadınların tarafını tutsunlar, Ve vursunlar isyanın gongunu, dursunlar yan yana kaçaklarla, planlar yapıp komplo kuranlarla. 14 Whitman özgün metinde Fransızca “cartouches” sözcüğünü kullanmıştır. --Fahri Öz’s translation
Sonsöz
Whitman’ın dildeki yaşam alanı neresidir? Yeni bilimlerin hem Gerçeklikle hem de Zamanla olan ilişkimizi yeniden tanımlayan olgularında mı? Ya da “anlatılmamış yaşama / hayata” hükmeden hikâyeler ve tasavvurlarda; ıstırap ve sevginin bireysel ve kolektif biçimlerinde mi? Dilin bu şair tarafından anlatılan kendine özgü bir yaşamı vardır –“Sonsuz çağlar boyu kat kat açılışı sözcüklerin!” (“Biteviye ortaya serilişi çağların sözcüklerinin!”)– ve onun ahenk ve türetimleri, tasvir ve vurguları “asla geri adım atmayan bir inanca” (“asla duraksamayan bir inanca”), yani Zaman ve Gerçekliğin mutlaklığına bağlılıkla, daima, varlığın merkezindeki “esrarlı, hayret verici mucizeye” (“gizemli şaşırtıcı mucizeye”) işaret eder.
Whitman deney yapmayı, hipotezler önerip sınamayı över; sözlük bilimcilerin, kimyagerlerin, yer bilimcilerin ve matematikçilerin keşiflerini kucaklar; tehlikeli sulara yelken açan denizcilerle özdeşleşir. Fakat kalbi dışlanmışlarladır, kölelerle, kaçaklarla, isyan planlayanlarla, özgürlüğünü her ne pahasına olursa olsun güvenceye almakta kararlı olan tutkulu erkekler ve kadınlarla. Yaşam alanının kapısında “isyan çanları çalınır” (“isyanın gonku vurulur”) ve bu, belki de doğru bir anda, doğru bir ses tonuyla söylenen ya da mırıldanılan tek bir sözcüktür.
Örneğin, Robert Hass ve Paul Ebenkamp’in dipnotlandırılmış “Benliğimin Şarkısı / Kendimin Şarkısı” basımında “hiyerogliflerde bir firavunun veya kutsalın şahsını ötekilerden ayırmak için kullanılan oval halka(lar)” olarak tanımlanmış kartuşları (cartouches) ele alalım. Hass ve Ebenkamp, kartuşların incelenmesinin “hiyerogliflerin çözülmesini sağladığını. . . . bunun çağın entelektüel başarılarından biri olduğunu” belirtirler. Whitman ise, çağın poetik başarılarından biri olan “Benliğimin Şarkısı / Kendimin Şarkısı”nın bu bölümünde, demokratik işaretler ve bildirilerden (andaçlardan, hatırlatıcılardan; reminders) oluşan bir poetik sistem yarattığını ima eder; ki bu da, Amerika’daki ve başka ülkelerdeki her okur kuşağının kendi tarzıyla çözümleyeceği başka bir hiyeroglif düzenidir. Onun “özgürlüğü ve serbest kalışı” (“özgürlüğü ve kurtuluşu”) anlatan sözleri yeni biçimlerde tekrar yorumlanmalı, bir arada yaşayabileceğimiz bir mekânın koordinatlarını belirleyen bir çağrı ve yanıt biçiminde dilden dile aktarılmalıdır.
--Christopher Merrill
Soru
Modernizmi genellikle C. P. Snow’un 1950’lerde tanımladığı şekliyle “iki kültür” arasındaki uzun bir savaş olarak değerlendiririz; bir yanda doğa bilimleri, diğer yanda beşerî bilimler vardır, metodolojilerinin ve söz dağarcıklarının farklı oluşu aralarında hakiki bir iletişime engel olmuştur. Görünüşe bakılırsa, bundan yaklaşık yüz yıl önce Whitman bu iki kültürün birleşmesi için bir yol gösterir: Beşerî bilimci doğa bilimcinin yeni keşiflerini alıp anlamlı, insancıl bir mesaja dönüştürecektir. O yüzden, Whitman “Yaşasın pozitif bilim!” diye bağırır. Sizin kültürünüzde şairler Whitman’ın yolundan mı gittiler, yoksa bilimsel keşif ve ilerlemelerden uzaklaştılar mı? Hangi şairler bilimsel keşifleri kucaklayıp şiire dönüştürdüler? Ne kadar başarılı oldular?