Yeter! Yeter! Yeter! Şaşırdım yolumu, hayretlere gömüldüm. Geri dur artık! Zincire vurulmuş zihnimden, uykumdan, düşlerimden, şaşkınlığımdan uzaklaşıp nefes almam gerek, Kendimi yaygın bir yanlışın kıyısında buluyorum. Nasıl unutabilecektim alaycıları, hakaretleri! Nasıl unutabilecektim süzülen gözyaşlarını, sopa ve çekiç darbelerini! Nasıl bakabilecektim uzaktan başka bir gözle kendi çarmıha gerilişime, kanlı taçlanışıma… Hatırlıyorum işte yeniden, Geçiyorum takılıp kaldığım aralığı, Kayanın mezarı katbekat çoğaltıyor bağrında yatanı, Tüm mezarlardan diriliyor ölüler, iyileşiyor yaralar, kopup gidiyor zincirler. Üstün güçle donanıp ilerliyorum akın akın, sonu gelmez bir geçit resminin sıradan bir üyesiyim, Yürüyoruz kıyılara, yürüyoruz içlere, tüm sınırları aşıyoruz, Dünyanın her köşesine yayılıyor buyruğumuz, Şapkamızdaki çiçekler binlerce yılın semeresi. Selam olsun size, ey talebeler! Gelin beri! Bir an bile bırakmayın yorumlamayı, sorgulamayı. --Aytek Sever’s translation
Yeter! yeter! yeter! Nasıl da sersemledim. Geri durun! Biraz zaman verin bana, kelepçelenmiş kafamdan, uyuklamalarımdan, düşlerimden, esnemelerimden kurtulayım diye, Alışıldık bir hatanın eşiğinde buluyorum kendimi. Ah unutabilsem alay edenleri ve hakaretleri! Ah unutabilsem süzülen gözyaşlarını, sopa ve çekiç darbelerini! Ah başka bir gözle bakabilsem, kendi çarmıha gerilişime ve kanlı taç giyme törenime. Hatırlıyorum şimdi, Kaldığı yerden sürdürebilirim fazladan kalan kısmı, Kaya mezar çoğaltıyor kendine ya da herhangi bir mezara emanet edileni, Ölüler canlanıyor, kesikler iyileşiyor, sargılar düşüyor bedenimden. Toplu hâlde ilerliyorum yüce güçle tazelenmiş olarak, ortalama bitimsiz bir tören alayının gücüyle, Ülkenin içlerine doğru, kıyılara doğru gidiyoruz, bütün sınırları aşıyoruz, İvedi emirlerimiz yayılıyor bütün yeryüzüne, Şapkalarımıza taktığımız çiçekler binlerce yılın ürünü. Eleves26, selamlıyorum sizi! beri gelin! Devam edin şerhlerinize, sorgularınıza. 26 Öğrenciler --Fahri Öz’s translation
Sonsöz
Bu bölümde Whitman’ın vaizliği başlar; utancın derinliklerinden doğrulur şair ve herkesin bir çarmıh taşıdığını fark eder; gerek matematiksel, gerek fiziksel, gerek dinsel olsun pek çok yöne işaret eden gizemli bir ifadeyle, “kaldığı yerden sürdürür fazladan kalan kısmı” (“geçer takılıp kaldığı aralığı”) (the overstaid fraction). Bu şiirde, ya da bu takdis töreninde, hasar gören her şey derman bulacaktır ve göğe yükselişine dek İsa’nın bedenini barındıran “kaya mezardan” (“kayanın mezarından”) başlayarak, şair, “ortalama bitimsiz bir tören alayına” (“sıradan bir üyesi olarak, sonu gelmez bir geçit resmine”) önderlik eder, tüm insanlar hep beraber dünyanın dört bir yanına giderler, tıpkı Rabb’in hükmünün yakın olduğuna dair müjdeyi vermek üzere “kurtların arasındaki koyunlar” olarak İsa tarafından gönderilmiş havariler gibi. Şaire göre, bambaşka bir kozmoloji kapıdadır – dizelerinden yayılan buyruklarla, daha evvel kimsenin hayal etmediği bir vizyonda herkesi ve her şeyi bir araya getiren bildirilerle hayat bulan bir kozmoloji.
Whitman’ın aydınlanışının kaynaklarından biri edebîdir. “Pişiyor, pişiyor, pişiyordum, Emerson ile fokur fokur kaynadım” demiştir bir keresinde. “Kendimin Şarkısı / Benliğimin Şarkısı,” Emerson’ın “Bizler neden evrenle özgün bir ilişkinin tadını çıkaramayalım?” şeklindeki sorusunu coşkulu bir evet ile yanıtlar; şiirin liste ve katalogları toplumun, siyasal düzenin ve kâinatın hakiki ölçütünün birey olduğu fikrini onaylamaktadır. Her birimizin ayrı bir kimliği, bütünle ayrı bir ilişkisi vardır.
“Eleves, selamlıyorum sizi! beri gelin!” (“Selam olsun size, ey talebeler! Gelin beri!”) diye seslenir Whitman; bizi “öğrenciler” anlamına gelen Fransızca sözcükle çağırır, tıpkı şiirsel haleflerinden, Fransız esintili Wallace Stevens gibi rahat bir tavırla. Stevens da kendi inanç sistemini yaratmaya çabalamış, Tanrı’nın yokluğunda onun yerini tutabilecek suretler aramıştır. “Nuns Painting Water-Lilies” (“Nilüferleri Boyayan Rahibeler”) şiirinde, “Parçasıyız biz bir tazeliğin (fraicheur),” diye yazar Stevens, “öylesi erişilmez, / Ya da erişilebilir ancak en kaçamak hülyada.” İster kaçamak olsun ister olmasın, bir düşler ormanında barınabilecek olan o baharı aramayı öğretir bize Whitman – ve uykumuzdan artakalan şeyi kana kana yudumlamayı, “şerhlerimize, sorgularımıza devam etme” (“yorumlamayı, sorgulamayı bırakmama”) ve “Yeter!” deme arzusunu.
--Christopher Merrill
Soru
“Kendimin Şarkısı / Benliğimin Şarkısı”nın başlarında, Whitman, “şiirlerin anlamını kavramaktan gururlananları” (“şiirin anlamına varmanın kıvancını tadanları”) inceden inceye alaya almış, şiiriyle kalmamız halinde “bütün şiirlerin kaynağına sahip olacağımızı” (“tüm şiirin özünü elde edeceğimizi”) vaat etmişti. Fakat şimdi, Bölüm 38’in sonunda Whitman bize Fransızca bir sözcükle “eleves” (“talebeler”) olarak hitap ediyor ve “şerhlerimize, sorgularımıza devam etmemizi” (“yorumlamayı, sorgulamayı bırakmamamızı”) söylüyor. Daha önceki vaadinden bu yana neler değişmiştir? “Kendimin Şarkısı / Benliğimin Şarkısı”nın anlamına varmak, önceki bölümlere kıyasla sonraki bölümlerde daha mı zordur? Sizce Whitman okurun ne tür “şerhler” (“yorumlamalar”) yapacağını tahayyül etmektedir?