Israrcılar sarmış etrafımı, sorulara boğanlar; Karşılaştığım insanlar, çocukluğum, yaşadığım semt ve şehir, ait olduğum ulus; En son haberler, keşifler, icatlar, toplumlar, eski ve yeni yazarlar; Akşam yemeğim, kılık kıyafetim, meslektaşlarım, bakışlarım, iltifatlarım, borçlarım; Sevdiğim bir adam ya da kadının belki hayalî, belki de sahici umursamazlığı; Bir akrabamın hastalığı ya da bizzat benim hastalığım, fenalıklar, parasız kalmak, bunalımlar ya da mest oluşlar; Savaşlar, korkunç kardeş kavgaları, kuşkulu haberlerin buhranı, beklenmedik olaylar; Bütün bunlar gece gündüz üşüşüyor başıma ve gidiyor benden, Lakin bunlar değilimdir kendim, Ben. Benliğim ayrı durur tüm çeken ve çekiştirenlerden; Neşelidir, aldırışsız, merhametli, aylak, derli toplu, Yukarıdan bakar, dimdiktir, ya da kıvırır kolunu anlaşılmaz bir duruşla, Başını çevirip bakar ne gelecek diye, Hem içindedir oyunun hem dışında, kâh seyreder kâh şaşırıp kalır. Geri dönüp bakıyorum laf ebeleri ve rekabetçiler arasında toz duman, kan ter içinde kaldığım günlere; Artık ne istihza var bende ne de iddia, tanık oluyorum, bekliyorum yalnızca. -- Aytek Sever’s translation
Yolcular ve dilenciler sarıyor etrafımı, Karşılaştığım insanlar, yansısı hayatımın ilk dönemlerinin, koğuşun ve yaşadığım şehrin ya da ulusun, Son dönemler, keşifler, icatlar, cemiyetler, eski ve yeni yazarlar, Yemeğim, giysilerim, arkadaşlarım, görünüşüm, iltifatlarım, borçlarım, Sevdiğim bir adamın ya da kadının bana karşı gerçek ya da uydurma kayıtsızlığı, Ailemden birinin ya da benim hasta olmam ya da bir kötülük etmem ya da para sıkıntısı çekmem ya da bunalımlarım ya da coşkunluklarım, Savaşlar, kardeşler arası savaşın dehşeti, kuşkulu haberlerin yol açtığı heyecan, değişken durumlar; Her gün her gece gelir bana bunlar ve ardından uzaklaşırlar, Ama Benim kendim değil bunlar. Bu itiş kakışın uzağında duruyor işte ben dediğim şey, Duruyor neşeli, hâlinden memnun, merhametli, aylak, bütün, Tepeden bakıyor, dimdik veya dayıyor kolunu görünmeyen bir şeyin üzerine, Şöyle yandan kafasını uzatıp ne olacak diye merakla, Oyunun hem içinde hem dışında, bakıp merak ederek. Geriye dönünce görüyorum kendi günlerimde siste ter içinde boğuştuğumu dilcilerle ve laf ebeleriyle, Ne alay ediyorum ne de bir görüş ileri sürüyorum, tanık olup bekliyorum. -- Fahri Öz’s translation
Sönsöz
Şair C. K. Williams, Whitman üzerine olan, kitap uzunluğundaki meditasyonuna “onun müziğinin nereden geldiğini” merak ederek başlar; bu, okurların ve yazarların zihnini kuşaklar boyunca meşgul etmiş bir sorudur. Sıradan bir gazeteci ve zaman zaman bir ahşap işçisi, nasıl olup da Amerikan kimliğinin merkezindeki şaire dönüşmüştür? Williams’a göre, “onun, kendi vasıtası, zafer arabası halini alacak olan o dil tınısının, dize tınısının kabarışını, o kalp atışını, yükselişi, yayılmayı ilk ne zaman sezdiğini, işittiğini, tanıdığını asla bilemeyeceğiz; şairi sırf onu bilinçli olarak tertiplerken hayal etmek bile, neredeyse onun onu keşfedişi kadar hayret vericidir.” Ama onu Whitman bizzat keşfetmiştir. Ve şiirin dördüncü bölümü, edebî çıraklığı sırasında Whitman’ın, kendi sesini bulmaya can atan her genç şair gibi, “laf ebeleri ve rekabetçiler arasında toz duman, kan ter içinde kaldığını” (“dilcilerle ve laf ebeleriyle siste ter içinde boğuştuğunu”) ortaya koyar. Nasıl “tanık olup bekleyeceğini,” imgeleminin bir kısmını “kuşkulu haberlerin buhranı”ndan (“kuşkulu haberlerin yol açtığı heyecan”dan) nasıl koruyabileceğini, çevresini keskin bir gözle nasıl seyredebileceğini, kendi dizelerine layıkıyla aktarmak adına her kesimden erkek ve kadının vurgularını nasıl can kulağıyla dinleyeceğini öğrenmiştir.
İkinci kıta, bir önceki bölümdeki keşfinin (“buradayız işte, ben ve bu gizem” / “ben ve bu gizem, duruyoruz işte burada”) bir çeşitlemesiyle başlar: “Benliğim ayrı durur tüm çeken ve çekiştirenlerden” (“Bu itiş kakışın uzağında duruyor işte ben dediğim şey”) (Apart from the pulling and hauling stands what I am). Dikkat ederseniz, şair, kim olduğunu (who I am) değil, ne olduğunu (what I am) yazmaktadır: dize dize inşa edilmekte olan, kalabalıkla mesafesini koruyarak etrafı seyreden ve hayret eden bir ben (kendi; self). Burada, ulusal bir demokrasi deneyinin temsilî şairi vardır; fakat o, adını, bizim hepimiz olup çıktığı yirmi dördüncü bölüme kadar söylemeyecektir: “Walt Whitman, bir kozmos, Manhattan çocuğu.”
--Christopher Merrill
Soru
Kendinizi aynı anda hem katılımcı hem gözlemci olarak, “oyunun hem içinde hem dışında” hissettiğiniz oldu mu? Kendini böyle ikili konumlandırmanın avantajları ve sakıncaları nelerdir?