Bir sofradır bu herkese açık, ettir bu en tabii açlık için, İster erdemli olan buyursun ister şeytanî, herkesle sözleşiyorum ben, Hor görülüp dışlanmayacak bir kişi bile, İster kapatma olsun, ister asalak, ister hırsız, İsterse koca dudaklı köle, yahut frengili –– herkes davetli, Dışlanmayacak ne onlar ne de başkaları. Ürkek bir elin dokunuşudur bu, dalgalanan bir saçın kokusu, Dudaklarım değiyor işte dudaklarına, arzulu bir mırıltı bu, Bir derinlik, bir boyut bu yüzümü en uzaklardan yansıtan, Birleşip tamamlanışımdır bu benim hassas ve yoğun, ve ayrılarak serbest kalışımdır yeniden. Yoksa gizli bir maksadım mı var sence? Elbette, nisan sağanaklarının, kaya yüzeyindeki mikanın da öyle! Şaşkına mı çeviriyorum yoksa seni? Günışığı da şaşkına çevirmez mi insanı, yahut ormanda şakıyan ötleğen? Ben onlardan daha mı çok şaşırtıyorum sanki? Sır olarak söylüyorum sana bu saat sözlerimi, Bil ki herkese söylemem, ama sana söylüyorum işte. --Aytek Sever’s translation
Bu yemek herkes için, bu yemek doğal açlık için, Bu dürüstler için olduğu kadar kötüler için de, herkesi çağırıyorum, Bir kişiyi bile küçük görmeyeceğim, bir kişiyi bile dışarıda bırakmayacağım, Bu vesileyle kapatma, beleşçi, hırsız da davetlimdir, Kalın dudaklı köle de, zührevi hastalığı olan da davetli; Hiçbir fark olmayacak aralarında ve onlarla geri kalanlar arasında. Bu mahcup elin dokunuşudur, bu uçuşması ve kokusu saçın, Bu dokunuşudur dudaklarımın dudaklarına, bu arzunun mırıldanması, Bu yüzümü yansıtan uzak mı uzak derinlik ve yükseklik, Bu özgecil kaynaşmasıdır kendimin ve yeniden çıkış noktası. Sence anlaşılması güç bir niyetim mi var? Tamam var, tıpkı nisan ayındaki sağanakların, kayanın bir yanındaki mikanın nasıl bir niyeti varsa. Sence şaşırtıyor muyum başkalarını? Gün ışığı şaşırtıyor mu? ormanda kızılkuyruğun erken vakit cıvıltısı şaşırtıyor mu? Ben onlardan daha çok mu şaşırtıyorum? İşte şimdi mahrem bir şeyler anlatacağım, Herkese anlatamayabilirim, ama anlatacağım sana. --Fahri Öz’s translation
Sonsöz
Whitman’ın, bu bölümde, aşağılanmış ve hor görülmüş olanlarla yenilen bir yemek üzerinden açıkladığı, “Benliğimin Şarkısı / Kendimin Şarkısı”ndaki “gizli maksadı” (“anlaşılması güç niyeti”) hiyerarşik dünya görüşümüzü başaşağı çevirir: Onun sofrasına herkes davetlidir, aziz, günahkâr, bütün herkes. Şairin paylaştığı, “şaşkına çeviren” (“şaşırtan”) sır şudur: “Birleşip tamamlanışım ve ayrılarak yeniden serbest kalışım” (“özgecil kaynaşması kendimin ve yeniden çıkış noktası”) dediği birleşme ve tahayyül eylemlerinin tezahürü, ona (kim bilir ne zaman, nerede) açık etmiştir ki, doğada veya toplumda bir değerler hiyerarşisi yoktur; bahar yağmuru, güneş ışığında parıldayan mika ve “ötleğen” (“kızılkuyruk”) şakıması, yahut yaşam şölenindeki herhangi bir konuğun kaygıları arasında hiçbir fark olamaz. Hiç kimse bir başkasına üstünlüğünü dayatamaz.
Whitman’ın sonraki kuşakların şairleri üzerindeki prozodik ve felsefi etkisi, çağcıl Amerikan şiirine damga vuran açık biçimlerin (open forms) yaygınlığıyla ve dünyaya yönelik genel bir demokratik tavırla, hemen her şeyin bir yapıta esin verebileceğine dair kabulle ölçülebilir. Örneğin, “Spring Rain” (“Bahar Yağmuru”) şiirinde Robert Hass, bir Pasifik borasını hayalî olarak birkaç muhtemel gelecek hattına doğru takip eder: Sierralar’da kar olarak; bir dere boyunca filizlenip, tohumlarını yiyen gri alakarga tarafından etrafa yayılan hezaren olarak; bir arkadaşla kahve içmenin arka planı olarak, ki burada ziyaretin “söylenmemiş izleği” “toplanmanın kutsanmışlığı ve dağılmanın kutluluğu”dur. Gerek insani gerekse insandışı deneyimde her etkileşimin izleği budur: Bir araya gelir, sonra ayrılıp gideriz. Bu olgudan şiir yaratmayı bize öğreten Whitman olmuştur.
--Christopher Merrill
Soru
Kültürünüzde sofra kurma âdetleri nasıldır? Aile ve arkadaşlar haricinde, özel günler için kurulan yemek sofraları var mıdır? “İster erdemli, ister şeytani olan [için]” (“dürüstler için olduğu kadar kötüler için de”) sofra kurulmasını gerektirebilecek bir vesile aklınıza geliyor mu?